Gerçek Hayat Dergisinin 1 Mayıs 2023, 1091. sayı editör yazısı
Türkiye emsalsiz bir kavşakta. Ya parçalanacak yâhut şahlanacak. Bunun kararını ise 14 Mayıs günü millet verecek.
Verilecek her rey, ya bölünme ve iç savaştan yana olacak veya Türkiye’nin şaha kalkmasından yana…
Her seçim her siyasi parti için mühimdir. Lâkin asıl mühim olan Türkiye’nin geleceğidir.
Çünkü Türkiye her zaviyeden eşi benzeri olmayan bir ülke. Abartmıyoruz, hangi zaviyeden bakarsanız bakın böyle.
İslam tarihinin yüzde 80’i Türk tarihidir. Karahanlı, Gazne, Selçuklu, Zengi, Eyyübî, Harzemşah, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Artuklu, Memlûk ve Osmanlı başta olmak üzere irili ufaklı daha nice Türk devlet ve beylikleri İslam’ın ĥâdimi olmuş, dünyanın kaderine büyük etki yapmıştı.
Dünya ve hemen her ülkenin tarihi diğer milletler olmaksızın yazılabilir ama Türkler olmadan asla yazılamaz.
Türkiye, İslam’ın temsilcisi değil seküler bir yapı olarak tesis edilmişti. Milletin değerleri aşağılanmış, uleması yok edilmiş, tarih ve medeniyeti ile bağları bıçak gibi kesilmişti. Amaç, Türkler bir daha dünyanın efendisi olmasındı.
Ancak tarihin en önemli hasleti iyisiyle de kötüsüyle de tekerrür etmesidir.
Tarihin tekerrürü başladı. Bu Ramazan’ın son on gününde Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’deydik. Görülmemiş bir kalabalık, muhteşem bir huzur ve Suudi Arabistan’ın umrecilere çektirdiği eziyetler at başıydı.
Cidde’den ülkeye girişte saatler süren işlemler, Mescid-i Haram’ın betonlarla çepeçevre kuşatılması, Kâbe’ye eriştirilmemenin hüznü, çevre kirliliği, Mescid-i Haram’a ulaşma konusunda harcanan saatler, ibadet etmeyi güçleştiren yorucu yönlendirmeler, yaşlı polislerin geçmiş yıllara nisbeten sertleşen tutumu, Mescid-i Nebevî’de Ravza-ı Mutahhara ve Osmanlı eseri bölümlerin ziyarete kapatılması, Rasülullah (s.a.v.)’i ziyarete getirilen güçleştirme, Cennet’ül Bâki’ye erişimin engellenmesi, müezzinlerin bıkkınlık veren lüzumsuz tekrarları, namazların gereğinden uzun tutulması, otellerin astronomik fiyatları ve temizlikten neredeyse eser olmaması diye uzayıp giden yanlış, bîzar edici, ibadetleri engelleyici ve o mukaddes mekanların ruhunu zedeleyici yeni uygulamalar…
Bütün bunları unutun gitsin. Aslolan şey, orada Türk olarak istisnasız bütün milletlerden gördüğünüz teveccüh. Hemen hepsinin 14 Mayıs seçimlerini sorması, Türkiye ve Erdoğan’a yüksek sesle duaları, ellerindeki iftarlıkları size yedirmeye çalışmaları ve kardeş diyerek sizi bağırlarına basmaları...
Dünyanın dört bir yanından onlarca ülke insanıyla konuşma, iftar etme imkânı bulduk. Hepsinin dilinde Türkiye ve Erdoğan… Suud polisi bile seçimleri sordu. Erdoğan için Emîrü'l-Mü'minîn diyenlerle karşılaştık. Sevgi seli karşısında kendinizi tutamıyorsunuz. Ertuğrul Gazi, Muhammed Alpaslan, Osman Gazi, Sencer, Abdülhamid Han ve Erdoğan hepsinin dilinde…
Dua da beklenti de çok büyük.
Sevgi bir ırmak olmuş akıyor âdeta…
14 Mayıs’ta sandıktan çıkan netice, bu çağlayanı ya denize dönüştürecek yâhut kurutacak.
Millet ittifakı ve alenî destekçisi terör örgütleri PKK ve FETÖ’nün zaferi demek; Türkiye’nin ayağına pranga vurulması, bir asır sonra yeşeren filizlerin imhası, ümitlerin kahredici bir azaba dönüşmesine sebebiyet verecek.
Bu sadece Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik muhabbetimizin bir nişânesi değil. Böyle yapacaklarını bizatihi bu ittifakın sözcüleri ve ortakları terör örgütleri söylüyor.
Diğer taraftan doğru ve yanlışları ile 20 yıllık AK Parti iktidarının özellikle maddî gelişmeler mânâsında sağladıklarını vicdanı olan herkes görüyor. Bizim de hatalı bulduğumuz ve yol gösterici dostane tenkitlerde bulunduğumuz pek çok husus var.
Biz, Ak Parti’den Hz. Ömer (r.a.) icraatlarını beklemiyoruz. Ne demişti Mehmed Akif?
“Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen,
İki kazma kürek, iki de ırgat gerek.
Ancak, hadi gel yapalım şunu geri desen,
Bir Sinan, bir de Süleyman gerek.”
Hz. Ömer (r.a.), Ashâb-ı Güzin’in Emîrü'l-Mü'minîn’i idi. Süleyman ise bugüne öre daha erdemli bir toplumun sultanıydı. Bugün bizler erdemli bir toplumuz da bizi yönetenler mi nâkıs? Hayır, hayır. Toplum neyse idareciler de odur.
Ayrıca burası iki asırlık bir hercümerç yaşamış bir ülke. Her yer mayınlarla dolu. İçteki hainler, dıştaki düşmanlardan daha merhametsiz. Müslüman, Türk, Kürt kılığına bürünmüş bir sürü kripto haydut. Ancak küllerinden doğmaya çalışan, bunu yaparken de sürekli koynuna bırakılan kor ve yılanlar yüzünden düşe kalka toparlanmaya çalışan bir devlet ve millet var.
Türkiye’yi idare etmek, koca dünyayı idare etmekten daha güç.
Amerika, İngiltere, Çin, Rusya bile olsanız sizden kimsenin bir gram iyilik beklentisi yoktur. Ama Türkiye öyle mi? Herkesin beklentisi büyük.
Amma insan görünümlü kurtlar, çakallar, sırtlanlar, yılanlar, çıyanlar, akrepler hâsılı tüm şeytanlar bu ülke ve bu milletle savaşıyor. Hepsinin bizimle görülecek bir hesabı var.
Bu hesabı 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, 17/25’de, Gezi kalkışmasında, 15 Temmuz’da görmek istediler, şükür ki Allah-ü Teâlâ fırsat vermedi. Şimdi 14 Mayıs’ta Türkiye’ye diz çöktürmek istiyorlar. PKK ve FETÖ’yü devletin yöneticisi yapacaklar, aç sırtlanları ortalığa salıp, millet ve devleti hallaç pamuğu gibi atacaklar, tabi ortada bir devlet kalırsa.
O hâlde ya hata edip devlet, millet ve geleceğimizi ateşe atacağız, yâhut da kaldığımız yerden devam edip şahlanışımızı sürdüreceğiz.
Türkiye maddî ve mânevî hususlarda ayağa kalkınca, şu an gavurun elinde oyuncak olan ümmet şahlanacak. Gâvuru korkutan şey bu. Batı başkentlerinin derdi bu. Düşmanların endişelendiren şey de bu.
Kimseden mükemmellik beklemiyoruz. Ama hırs, akıl tutulması ve ihanete de tahammülümüz yok.
15 Mayıs’ta Türkiye’nin Erdoğan liderliğinde şahlanışını sürdürmesi için hem rey vereceğiz hem de dua edeceğiz!
Vesselam!