‘Erdoğan, Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla rey aldı’ diye sevinenlerden değilim. Aksine Osmanlı torunlarının; haramzade bir babanın oğlu, terör sevicisi, bölücü taraftarı, dinden diyanetten bihaber ve hatta düşman, yalanı kimlikleştirmiş, genel kültürü sıfır, kasetle gelme dışında hiçbir başarısı olmayan, neci olduğunu kendisinin bile bilmediği, pervasız, Türkiye’nin tüm millî çıkar ve kazanımlarına düşmanlık eden Kılıçdaroğlu’na yüzde 44 rey vermesi büyük bir felaket.
Bunun nesine sevineceğiz ki?
Efendim AK parti 21 yıldır iktidarmış, bunun yıpranmışlığı varmışmış. Müslüman bir millet, parti ve lider için böyle bir bahane olamaz.
Aslında 2002 seçimlerinde yüzde 34,3 oy almış ve kesintisiz 21 yıldır iktidarda kalmış AK Parti’nin 2023 seçimlerinde yüzde 36 rey alması da zahirde müthiş bir başarı. Ama gerçekte öyle değil.
2002’de 41 milyon 407 bin 027 seçmen vardı. Bugün 64 milyon 113 bin 941. Neredeyse 23 milyon artış olmuş.
Batılı ülkelerde bir siyasi partinin 21 yıl iktidarda kalıp oylarını artırdığı pek görülen bir şey değil. Türkiye için de yeni bir durum. Ancak temel fark şu: Batılı ülkelerde mesela İngiltere’deki İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti arasında millî meseleler başta olmak üzere hemen her konuda yüzde 99’luk bir fikri uyum görülür. Hiç biri, ülkede İngiltere çıkarlarına ters bir davranış göstermez. Gösteren bir daha gün yüzü göremez. İstersen Hint kökenli ol, istersen Çin fark etmez. Oradaysan İngiltere’ye hizmet etmeye mecbursun. Aksi durumda hayat hakkı tanımazlar adama.
Türkiye’de ise bu hâl sadece kemalizm için geçerli. Aynı durum ne dînî ne de diğer millî meseleler için geçerli değil. Mesela İspanya’da ETA, bir yandan terör faaliyetinde bulunup diğer yandan da İspanya Meclisi’nde olamaz, olmadı da. Muhalefet partisi İspanya’da terörist cenazelerine iştirak etmez, edemez. Ederse aklını da kellesini de alırlar adamın.
Türkiye’de bir PKK’lı; milletvekili, belediye başkanı, parti başkanı olmak da dahil her türlü göreve gelebilir. Türkiye’de bir FETÖ’cünün gelemeyeceği makam yoktur. Hatta oturup YSK’nın yazılımını bile yapabilir. Sahte kaset üretip seçimleri sabote de edebilir, insanların haysiyet ve şerefiyle de oynayabilir.
Yasin Börü’yü öldürünceye dek size kimse ses çıkarmaz. Öldürdükten sonra bile kolay kolay ‘kâtil’ diye ensesinden tutamazsınız. Yasin Börü’leri öldürseniz bile teröristlerinizi hapisten yönetmeye devam edebilirsiniz.
‘Ülkeyi böleceğiz, devleti yıkacağız’ deseniz bile sizi koruyan kanunlar yüzünden polis, sizi gözaltına bile alamaz.
Bütün bunlar gösteriyor ki, Türkiye dolayısıyla özgürlükleri yanlış anlamış. Aşırı hürriyet verince meselelerin halledileceğini ve demokratlaşacağımız vehmine kapılınmış. Afgan göçmeni olmaktan ve Afganlardan utanan, NTV’nin kemalist cazgırlarından Prof. Ahmet Kasım Han, AK Parti’nin ilk yıllarda çevreyi merkeze taşıma dışında hiçbir hürriyet sağlamadığını, hatta Türkiye’de her şeyin kötüye ve özgürlüklerin yokuş aşağı gittiğini söyleyebiliyor, utanmadan sıkılmadan… Dili ‘diktatör’ diyecek ama dişlerini sıkıyor.
NEDEN BU HALDEYİZ?
Erdoğan’ın 50’ye yakın rey alması, diğerleri açısından bakınca sevinilecek bir durum. Ama aslında öyle değil. 100 yaşında bir devletin 80 yılında birikmiş sayısız meselesini çözmüş, siyaseten, iktisaden Rahmetli Özal’ın tabiriyle ülkeye çağ atlatmış bir Erdoğan’ın yüzde 75 rey alamamış olması bu ülke adına adı umut verici bir durum değil.
‘Efendim öyle değil şöyle…’ gibi hiçbir izah kimseyi kurtarmaz.
Çünkü bugünkü seçmenin en az yarısı, Ak Parti iktidarında oy hakkı elde etti. Bugün 30-35 yaş altındaki herkesin okul/eğitim hayatı, AK Parti iktidarında yaşandı. 35-40 yaş aralığındakilerin ise eğitim hayatının hatırı sayılır bir kısmı bu iktidar zamanına denk geldi. Kemalistler ilk 10 yıl için ne demişlerdi:
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan. Bunu laf olsun diye söylemiyorlardı. Gerçekten öyle yapmışlardı.
Hadi ikinci grubu bir kenara bırakalım. Şayet bu süre zarfında kemalistler iktidarda olsaydı ilk grubun en az yüzde 80’ni oylarını AK Parti gibi bir partiye vermezdi. AK Parti iktidarında da bu kitle önemli ölçüde AK Parti ve Erdoğan’a oy vermedi.
Nereden mi biliyoruz?
Bu fakir bu seçim sürecinde hep gençleri iknaya çalıştı. Çünkü gençler, AK Partiyi istemiyor. Erdoğan’a kızıyor.
Haklılar mı?
Haklı ve haksız oldukları hususlar çok.
Eğitimi; herkesi zorla okula götürmek, işe yarasın yaramasın diploma sahibi yapmak, konforlu yurtlar inşa etmek ve burs veya kredi adıyla bol para vermek zanneden AK Parti, son seçim propagandasında bile ‘kesintisiz eğitimin devamı için AK Partiye oy ver’ afişleri astı. Bu hâl, gençleri anlamamanın en açık deliydi.
Gençleri eğitecek kaliteli öğretmen yetiştirilmedi. Ders kitapları bedava verildi ama müfredatı, AK Parti’ye düşman yetiştirir mahiyetteydi.
Okul binaları, sayıları ve diğer hususlara verilen ehemmiyet, müfredat ve öğretmen kalitesine verilmedi. Öğretmen sayısı artırıldı, çocuklar bebek yaşta okula alındı, anneler çalıştırıp bebekleri dadılar elinde büyütüldü. Bununla da övünüldü.
Erdoğan’a verilmesi gereken oyların kemalist Sinan Oğan ve terör sevicisi Kılıçdaroğlu’na gitmesinin temel nedeni bu.
Seçimden sadece bir gün önce bir mağada çalışan ikisi 'kapalı' kız biri erkek kendi aralarında şöyle konuşuyor: Başı örtülü ama heryeri açık kız, yılışık bir üslüpla erkeğe 'Kanki ben Sinan'a vereceğim.' Diğer kız 'ben de kanki...' Erkek olan 'gençler olarak Oğan'a vereceğiz. Diğerleri bize göre değil...'
Bu seçim dönemi ve Erdoğan’ın yeni döneminde dikkat etmesi gereken birinci husus, şaşmaz bir şekilde eğitim meselesidir. Kemalist ve celladına aşık insan yetiştiren eğitim sistemi ve zorunlu eğitim düzeni yerle bir edilmezse vebal büyük olur.
MAAŞLARI ARTIRMAK YETMİYOR
Araştırın öğretmenlerin çoğunluğu Erdoğan’dan nefret ediyor. Erdoğan’dan nefret eden millî menfaatler ve İslam’dan da nefret ediyordur. Çünkü aldıkları eğitim bunu gerektiriyor.
Öğretmenin veya memurun maaşını artırmak yetmiyormuş. Bu, 21 yılda ve hassaten son seçimde görülmemişse ne zaman görülecek?
Milli Eğitim Bakanı diyor ki, “Artık mülâkat yok, öğretmen olmak için KPSS yeterli.”
Üniversite eğitimin yetersizliğini, KPSS’nin bir aldatmaca olduğunu, mezunların KPSS kurslarına gitmeden ve eski yahut muhtemel soruları ezberlemeden başaracak durumda olmadıklarını görmek zor mu?
ANKARA NEDEN EKREM’E ÇALIŞIR?
Başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere belediyelerin yapmadığı bütün hizmetleri Bakanlıklar üstlenmiş durumda. Metroyu yapmıyor, onu Ulaştırma Bakanlığı üstleniyor. Hastanenin yolunu yapmıyor, yine bakanlık üstleniyor. Denizi kirletiyor, çevre bakanlığı temizliyor. Su meselesini çözemiyor onu da bir başka bir bakanlık hallediyor.
Ekrem de bütün bunları kendi yapmış gibi havasını atıyor. Belediyelerin yatması ve kaynakları çarçur etmesi bir CHP geleneğine dönüşürken, onların işlerini Ankara’nın üstlenmesi yanlış bir icraat.
İstanbul’a ömrünü adayan Erdoğan’a değil de İstanbul’u yağmalayanlara daha fazla rey vermek İstanbulluların en büyük ayıbı değil mi?
İktidar olarak Ekrem ve CHP zihniyetine arkasını toplamak da iktidarın hatası değilse nedir? Bırakın Ekrem’i tercih edenler çeksin cezasını, bundan size ne?
BÜYÜKLÜKLE ÖVÜNME!
AK Parti yol, baraj, köprü, hastane, adliye, havalimanı, uçak gemisi gibi pek çok hususta büyük işlere imza attı. Ama bütün bu muhteşem işler takdim edilirken ve haber yapılırken hep dünyanın en büyüğü, Avrupa’nın en büyüğü, en yükseği, en bilmem nesi diye övünülerek yapıldı. Bu sıkıntılı bir anlatım şekliydi.
Her şeyin büyüğü her zaman iyi demek değildir. Büyük bir adliyeye ve büyük bir hastaneye ihtiyaç duymanın kendisi sıkıntılıdır ve bazı şeylerin doğru gitmediğini/olmadığını gösterir. Büyüklüğü öne çıkarılan işlerde kalıcı muvaffakiyet olmaz.
Biz en nihayetinde seçimin ilk turda bitmemesinin hüznünü yaşıyoruz. Memlekette terör sevicisine bu kadar rey verilmesine geleceğimiz adına ağlıyoruz.
Mü’min Erdoğan ile neye inandığı hatta inanıp inanmadığı meçhul karanlık bir kişilik olan Kılıçdaroğlu’nun adının yan yana yazılması ve rakip olması bile endişelenmek ve hüzünlenmek için yeter.
ÖZLEMLERİN BEREKETSİZLİĞİ
Elbette netice Müslümanlar için hayır, düşmanlar için de hayal kırıklığı…
Ama biz, enerjimiz ve paramızı bu tür işlerle heba etmemeliyiz. İşimizi sağlam yapmak gibi bir yükümlülüğümüz var.
Özlem Zengingillerin inatla listelerde yer alması, aday listelerinde 21 yıllık hatalar zincirinin sürdürülmesi de AK Parti’nin yüzde 35’lerde takılmasına sebebiyet verdi.
28 Mayıs seçimlerinin, 29 Mayıs İstanbul’un fethi ile birlikte kutlanabilmesi için İslâmî düşünme ve icraat usulüne yönelmeliyiz.
Reis’i seviyoruz, Allah muvaffak kılsın!
BU HUSUSTAKİ BİR BAŞKA YAZIMIZ