Gerçek Hayat Dergisinin 1 Haziran 2021, 1068. sayı editör yazısı
Ak ve kara… Ak hakikat yurdu, kara ise şerrin sığınağı… İblisin Âdem ile harbi… Bu savaşın bir sonu yok, zîra hep olacak. Mühim olan kimden yana olduğundur. Hakikatin safında olan bilir ki, kazanan güçlü olan değil haklı olandır.
Bugün benzer bir savaşın yani aşı tartışmalarının içinde boğuluyoruz. Hakkı söylemenin suç olduğu zamanalar yaşanıyor. Aşı uğruna gribi bile öldürdüler veya kendilerine benzettiler.
Korkunun para ettiği, korkunun aşıyla takas edildiği, korkunun ölümlerden ölüm beğendirdiği bir zaman diliminden geçiyoruz çünkü.
Mantak Chia ve Dena Saxer, ‘Kadim Çin Tıbbı ile Şifa’ adlı kitabında sanki bugünü anlatırcasına şunları yazmış: “Batı tıbbı, bakteriler ve virüsleri hastalıkların ana nedeni olarak görür. Oysa bakteri ve virüsler sadece duygu, ruh ve fizîkî olarak zayıflamış olan insanları etkiler… Korku, kanımızın pH dengesini yani alkali-asit oranını bozar. Bu durumda kanımız koyulaşır ve asitik hâle gelir. Böylece kan daha yavaş hareket eder. Asidik kan, bizi enfeksiyon ve hastalıklara açık hâle getirir… Tıpta psikoimmunoloji dalı duyguların (korkunun) bağışıklık sistemine etkisini inceler…”
O halde adım adım gidelim mi?
Korku, insanın beden, akıl ve ruh dengesini bozar. İşte bu yüzden korkuttular.
Kanın asitik olup hastalıklara açık hâle gelmesi için herkese kola ve diğer gazlı içecekleri içirdiler.
Duygu, ruh ve fizîkî olarak zayıflamış olan insanlar, sadece kendi dertleriyle ilgilenecekleri için dünyada olup biteni isteseler de umursamazlar.
İstenen tam da bu…
Bir yanda ölümsüzlüğe çâre arayışı, diğer yanda insanı kontrol etme arzusu… Birbiri ile çelişiyor gibi gözükebilir ama değil.
Sanmayın ki, ‘ölümsüzlük arzusu’ sıradan insanlar için olsun. O sadece ârî ırk olarak gördükleri varlıklı Anglo Saksonlar için… İnsanı kontrol etmek, kontrol edebileceği kadar insan bırakmak…
Bu amaçla kullanmaya çalıştıkları yeni aşılarının adı: mRNA
Bu teknolojiyi geliştiren kişi Ingmar Malte Hoerr bakın ne diyor: “Netice olarak mRNA sayesinde insan bedenini programlayabiliriz!”
Neymiş, insanı programlayabilirlermiş…
Prof Dr Alişan Yıldıran “Bir nanobot olarak apoferritin molekülü içine yerleştirilen bir mRNA ve belki başka bir parça mesela lusiferaz ile ve bu nanobotun milyarlarca insana uygulanmasının temin edilmesi ile yapılabilir mi” diye soruyor.
Lusifer neydi? Şeytan, ışık getiren, sabahyıldızı…
Lusiferaz veya lusiferin enzimi de neyin nesi peki? Sahi gerçek mi?
Elbette gerçek. Felsefik mânâsı ‘aydınlanma’ demektir.
Neyin aydınlanması? Elbette insanlığın…
Âdemî olmaktan lusiferleşmeye yöneltilmesi, çukurlaştırılması. Elbette biyoloji, kimya ve tıpta bu böyle açıklanmıyor. “Lusiferin, biyolüminesans yoluyla ışık yayan canlılarda bulunan ışığın üretilmesinden sorumlu doğal bileşiklere verilen genel bir addır” denilip geçilir. Başka bir isimlendirme kalmamış gibi…
Korkunun ne yaptığını elbette biliyorlar. Artık insanı, fert fert nasıl yöneteceklerini de.
Kovid19 süreci dünya çapında bir sosyal deney(di). Sayısız veri topladılar. Zaaflarımızı ve savaşılması gereken yönlerimizi, sıkıntı çıkaran tipleri tespit ettiler. Saflar iyiden iyiye netleşti.
İnanıp inanmamak, canınızı, aklınızı, malınızı, dininizi ve neslinizi korumak sizin uhdenizde bir mesuliyet…
DNA ve RNA’nın ne olduğunu herkes biliyor. Peki, mRNA’nın başındaki “m” harfi neyin kısaltması? ‘Messenger’ kelimesinin yani elçi, rasül, Allah’ın elçisi…
Kelimenin sıradan bir ‘haberci’ mânâsına gelmediğini anlamak için Peygamberleri anlatan filmlere verilen isimlere bakmak yeterli. “Muhammad: The Messenger of God” “Muhammed: Allah'ın Elçisi”…
RNA’nın başına getirilen “messinger” sizce tesadüfen mi seçilmiş bir kelimedir. Yoksa tanrıcılık oyunu yeni mi başlıyor?
Bir şeye itiraz etmek “karşıtlık” veya “düşmanlık” olarak yaftalanarak itibarsızlaştırılır. İnsanın geleceği konusunda yol açacakları bilinmeyen ve yukarıdaki izahatlar gibi lusiferik gayeleri görmezlikten gelip tuzağa düşersek zaten ağır olan yükün altında çöpe çevirirler hepimizi.
Aklı kullanmak, vicdanı harekete geçirmek, yüreği müftî kılmak işte ve özellikle de bugün için lazım.
Hayat da, vebal de hesap da şahsîdir elbet ama imkânı doğru kullanmak da vazifedir! İnsan koyun değil ki sürü muamelesi görsün. İnsan eşrefi mahlûkattır ve Hürriyet gazetesi kurulurken finanse eden Yahudi Burlaların Selanik kolundan Albert Bourla’nın oyuncağı değil.
Vesselam!