Gerçek Hayat Dergisinin 1 Aralık 2021, 1074. sayı editör yazısı
İnsanlığın mâruz kaldığı en büyük kriz, ne yazık ki ahlâk buhranı.
En acısı ise bunun Müslümanlar arasında da yaygın olması.
“Bizi aldatan bizden değildir” diyen bir Peygamber (s.a.v.)’in ümmeti olduğunu iddia eden toplumların hemen hepsinde alışveriş yaptığınızda aldanmadığınızdan asla emin olamıyorsanız, bir şeylerin değil her şeyin kötü gittiğine hükmetmemeniz için hiçbir neden yok.
Allah Resulü aleyhissalâtu vesselam’ın Medine-i Münevvere'de tesis ettiği içtimâi hayata dair ilk icrââtlardan biri olan
‘Medine Pazarı’ günümüz Müslümanların kâhir ekseriyeti için ne ifade ediyor acaba? Kim bilir, belki de hiç bir şey. Bir şeyler ifade ediyor olsaydı, çarşı- pazarlarımız böyle olmazdı.
Eskiden seyyahlar bir beldeye gittiklerinde, o belde hakkında en iyi kanaat ve bilgi buralardan edinildiği için ilk uğradıkları yer çarşı-pazarlar olurmuş. Bu şaşmaz ölçü, bugün için de geçerli aslında.
“Emin ve dürüst Müslüman tâcir, kıyamet günü şehidlerle beraberdir” ve
“Rızkın onda dokuzu ticarettir" buyuran Efendimiz (s.a.v.)’ın bu müjdeleri aynı zamanda ticaretteki dürüstlüğün ne denli zor olduğuna da işaret ediyor. Yani emin tâcir, üretici ve imalâtçı için mükâfat çok büyük. Hilekâr/ yalancı tâcir ve üretici içinse ceza o denli ağır.
İslam’ın böylesine ehemmiyet verdiği bir hususun fıkhı konusunda Müslümanlar ne kadar bilgililer? jşte temel meselelerden biri de bu. İslâmî eğitimin geçtiğimiz asırda yasaklanmasıyla dînî hususlarla ilgili ortaya çıkan cehaleti yok etmek için çeşitli ‘ilmihâl’ kitapları neşredildi. Bunlar genellikle namaz, oruç gibi ibadetlerle alakalıydı. Müslüman toplum ticaretin İslâmî yönüyle ilgili bilgilendirilmedi. Gerçi toplumun da bunu pek merak ettiği söylenemez.
Bir zeytinci zeytinciliği, bir neccar marangozluğu, hasılı her meslek erbabı kendi mesleğine dair her şeyi kâmilen takip edip öğrendi. Ancak fıkhını hiç mi hiç merak etmedi. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ömer'i
muhtesip, Şifa Hâtun’u ise
muhtesibe olarak tayin etmişti. Onlar ticaret erbabını hem denetleyecekler, hem de bilmediklerini öğreteceklerdi.
Nitekim öyle de yaptılar. Böylece
Hisbe Teşkilatı ortaya çıktı. Tanzimat’la başlayan Batılılaşma yani düşmana benzeme icraatları sırasında bu teşkilatı da kaybettik.
Para tuzağından başka neredeyse hiçbir şey ifade etmeyen meslek odaları ve birliklerin hiç biri Ahilik Teşkilatının yerini tutamadı. Zira tutmaya ne niyetleri ne bilgileri ne de meziyetleri kifayet ediyordu. Böylece işler iyice çığından çıktı. Artık güvenin değil güvensizliğin geçerli akçe olduğu; yalansız ticaretin neredeyse imkânsızlaştığı; herkesin, her şeyi, her biçimde alıp sattığı; mesuliyetin hâk ile yeksân olduğu bir devir istila etti her yanı. Artık kimse kimseden emin değil.
Tesettürün, helal etiketinin ve yalanın modaya dönüştüğü; âdâb-ı muaşeretin tümüyle kaybolduğu; mahremiyetin, güvenin ve iyiliğin terki diyar ettiği; meziyetsizliğin ve liyakatsizliğin itibar gördüğü; Müslümanların Müslümanlara itimat etmediği bir zamanın şahitleri durumuna düştük. Kimse bizi buna zorlamadı. Biz hem içimizdeki şeytanımızın hem iblisin hem de iblisleşenlerin şaşalı ve cezbedici yolundan gitme kolaycılığına kapıldık.
Günümüzde çarşı-pazarların ahvali ortada. Ekmeği ve emeği bozan insan, çarşı-pazarı da oradaki fiil ve sözleri de bozdu. Kur’an-ı Kerim, bize insanın tüm müspet ve menfi yönlerini sayıp döküyor. Demek ki, menfi yönleri tamir etmek kişinin elinde.
Ticarî ve İçtimaî ahlaka dair İslâmî hasletlerini kaybettiği gün bu toplum devletinden de oldu. Yani düştüğümüz yer belliydi ve bunun çâresi Batı tarzı AVM’ler yapmak değildi.
Müslümana düşen şey; âcilen yapmakta olduğu işin fıkhî hükümlerini öğrenmektir. Ve bu bağlamda Medine Pazarı kâidelerinin geçerli olduğu yeni çarşılar kurmaktır. Bu çarşılarda yalan, çığırtkanlık, hile, aldatma, karaborsacılık, mahremiyet ihlali ve cehalet yasak; bilgelik, dürüstlük ve itimat esastır. Bu noktada her Müslüman işadamı ve her Müslüman belediye başkanına büyük bir mesuliyet düşüyor.
Hz Ömer (r.a.) buyurmuştu ki:
“Bizim çarşımızda, dinin emir ve nehiylerini bilen kimseler satıcılık yapsın!” işte bu düsturların geçer akçe olduğu, karşılıklı hakların muhafaza edildiği, bilgi eksikliklerinin giderildiği; haram ve şüphelilerin değil tayyibatın, modanın değil ihtiyacın, sahtenin değil tabiînin esas olduğu; hiç kimsenin mahkemeye ihtiyaç duymadığı ve hasımlığın değil dürüstlüğün cârî olduğu çarşı-pazarlar kurmayı teklif ediyoruz. Detayları sayfalarımızda okuyacaksınız. Ancak bu iş okumakla kalmamalı, imkânı olanlara bu çağrı ulaştırılmalı.
Unutmamalıyız ki, İslam dünyaya tâcirler eliyle yayıldı. Çin’in Guangzhou şehrinde yatan Sahabe-i Kiram Efendilerimiz, oraya ve diğer diyarlara Batılı misyonerler gibi başkalarını aldatmak için gitmediler. Ticaret için gittiler ve dürüstlükleri ile islam'ı.dünyanın dört bir yanına taşıdılar. İslam kılıç zoruyla değil tâcirlerin ahlâkî meziyetleri sayesinde yayıldı.
istersek biz de başarabiliriz.
Vesselam!