03 Aralık 2024 Salı

Sosyal Medya

Son Eklenenler

‘Erdoğan belki aday olmaz, belki başka bir şey olur…’

Gerçek Hayat Dergisinin 1 Ocak 2023, 1087. sayı editör yazısı
15 Ocak 2023 13:09
Bir zamanlar kapkaç ve sokaklarda araç yakma terörü yaşanıyordu. Bir süre sonra bu planlı suçların, FETÖ’cülerin her yeri kameralarla donatma oyunu olduğu anlaşıldı. Şehrin her noktasına yerleştirilen kameralarla diledikleri kişileri takip etmek istemişler ve başarılı da olmuşlardı.

Son zamanlarda ‘kadın cinayetleri’ ile ‘köpek saldırıları’ medyanın ana gündeminden hiç inmiyor. TÜİK iki yıldır ölüm verisi yayınlamadığı için son iki yılın cinayet rakamları kimsenin elinde yok. Ancak 2019 yılında 235 kadın cinayetten hüküm giyip, hapse girmiş. 2018’de 942 erkek, 197 kadın öldürülmüşken, 2019’da ise bu rakam 629 erkek, 181 kadın olarak gerçekleşmiş.

Bu kadınların kâtilleri sıra ile kocaları, gayrimeşru yaşadıkları erkekler, tanıdıkları, eski kocaları, oğlu, babası, bir akrabası, eski birlikte olduğu kişi, kardeşi, hiç tanımadığı biri şeklindeymiş. Cinayeti sadece erkekler mi işler? Hayır, erkeklerin hanımlarını veya sevgililerini öldürmeleri kadar, kadınlar da kocalarını veya sevgililerini katletmişler.

Kim kimi öldürürse öldürsün kâtildir ve meşru savunma dışında asla kabul edilemez. Canı verenden başkası alamaz. Meşru müdafaa dışında bir hayata kast eden aslında kendi ebedi hayatını mahvetmiş olur.
Almanya, Avrupa İstatistik Ofisi’nin verisine göre 469’u Almanya’da olmak üzere Avrupa genelinde bir yılda 3.576 kadın öldürülmüş. Erkek ölümleri ise bunun kat be kat fazlası. Türk Polis Akademisi’nin 3 yılı kapsayan “Kadın Cinayetleri” başlıklı raporu mühim bilgiler ihtivâ ediyor. Muhtelif raporlar cinayetlerde ilk sırayı alkolün, ikinci sırayı gayri meşru ilişkilerin aldığını gösteriyor. Cinayetlerin sadece kadın üzerinden okunması veya haberleştirilmesi ise aile bağlarını zayıflatmak veya erkekleri câni göstermek için öne çıkarılan küresel bir proje.

Aynı şekilde köpek saldırılarında da nedenler üzerinde durulmadan sadece saldırılar ön plana çıkarılıyor. Medya her konuda olduğu üzere burada da yangına benzin döken konumunda. Bu köpekleri saldırganlaştıran şey ne acaba? Siz hiç bundan bahseden bir yayın gördünüz mü? Pek göremezsiniz, çünkü akademi, bürokrasi ve medya teşhisle ilgilenmez.

Türkiye ve dünyanın gündemi şüphesiz bu iki konudan ibaret değil. HDP destekli 6’lı masa hâlâ adayını belirleyemedi. Böyle giderse masa dağılacak. Akşener, İmamoğlu üzerinden masayı tekmeliyor ve kılıçlar kınından çıktı çıkacak. Ayrıca CHP, Akşener’i içişlerine karışmakla suçluyor. O ise bununla ilgilenmek yerine başka hesaplar peşinde.

İmamoğlu’na verilen cezaysa ayrı bir tartışma konusu. Ceza alanın sevindiği, sevincini yaşarken kabına sığamadığı, hatta kutlama yaptığı galiba ilk kez görülen bir durum. Bu da cezayı tartışmalı hatta şâibeli hâle getiriyor. Hadi bunlar siyasetin tabiatının bir parçası diyelim. Peki, Yüksek Seçim Kurulu Başkanının açıklamalarına ne diyeceğiz? Kararları ile konuşması gereken YSK Başkanı bir siyasetçi gibi ardı ardına üç açıklama yaptı.

YSK Başkanı Muharrem Akkaya ilk açıklamasında, cumhurbaşkanı seçilen kişinin, seçimin ardından hakkında 'siyasî yasak' kararı çıktığında kazansa dahi mazbata verilemeyeceğini, ancak seçimin yenileneceğini söylemiş.

Diğerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aday olup olamayacağı konusunda bir çalışma yaptırdığını söyleyip ekliyor: "Bu konuyu anayasa hukukçusu olan, güvendiğim bir arkadaşımla istişare ettim. Araştırdık. Bir kanaatim var. Görüşüm oluştu. Kurul üyeleriyle paylaşmadım. Konu, YSK önüne gelir gelmez, bakacağız. Belki aday olmaz, belki başka bir şey olur… Cumhurbaşkanı, resmen adaylığa başvurmadan bu konuyu değerlendiremiyoruz.”

Son açıklamasında ise “Hatalı bir karar üzerinden tüm yargı sisteminin hedef alınarak yıpratılması doğru değildir…" diyor.

‘Düğün değil bayram değil’, düğün de bayram da yaklaşıyor ama bu açıklamalar normal değil. İmamoğlu konusunda karar kesin değil, daha istinaf, Yargıtay serencamları var. Kaç yıl süreceği de belli değil. Peki, YSK Başkanı bu erken açıklamayı neden yaptı? Diyor ki “Hatalı bir karar üzerinden tüm yargı sisteminin hedef alınarak yıpratılması doğru değildir” bundan kastı ne, İmamoğlu kararı mı, başka bir şey mi? İmamoğlu ise kararın hatalı olup olmadığı YSK Başkanı’na ne? Değilse neden İmamoğlu kararı tartışılırken bu açıklamayı yapar?

Erdoğan açıklamasına gelince diyor ki: “Cumhurbaşkanı belki aday olmaz, belki başka bir şey olur…” Sizi bilmem ama bu cümle bu fakire hiç normal gelmedi. Şâir burada ne demek istiyor acaba? Şâyet bizim anladığımızı demek istiyorsa derhal bu koltuğu bırakması gerekir. Değilse neden böyle deme ihtiyacı hissetti?

Başka bir konu ise CHP’nin Suriye’ye gönderdiği mektuptaki vaatleri ki bu bir millî güvenlik meselesidir. CHP, Esad'a gönderdiği mektupta diyor ki; “Erdoğan’ın günleri sayılı. Herhangi bir görüşme, seçimin geleceğini etkileyebilir. Bizim iktidarımızda, Suriye yönetiminin tazminat dâhil bütün talepleri karşılanacak. İdlib dâhil Suriye topraklarındaki tüm askerleri çekme sözü veriyoruz.”

Mektup, kendini devletin sahibi sanan CHP’nin kurulduğu günden bu yana hiç değişmediğinin, değişmeyeceğinin, milletimize, tarihimize ve inancımıza düşmanlıktan vazgeçmeyeceğinin, Türkiye için bir millî güvenlik meselesi olduğunun, maazallah iktidara gelmeleri durumunda Türkiye’de huzurun h’sinin kalmayacağının bir nişânesi.

İşte bu yüzdendir, milletin feraseti ne CHP’yi ne de desteklediği kişiyi iktidar yapar. AK Parti’nin son mahallî seçimlerde yaptığı bâriz hatalar yüzünden CHP’nin Ankara ve İstanbul gibi şehirleri bir defalığına almış olması hiçbir şey ifade etmez. Evet etmez ama yine de iktidar partisinin karar ve davranışları da neticeler açısından şüphesiz belirleyicidir.

Bayraktar’ın insansız uçağı Kızılelma’nın havalanmasının ardından, Türkiye’nin millî muhârip uçağı HürJet de hangardan çıktı. Bunlar takdire şayan gelişmeler. Cenâb-ı Hakk muvaffak kılsın.
Türkiye, Türkmenistan, Azerbaycan arasındaki gaz görüşmeleri ve bu sayede Türkmenistan’ın zincirlerini kırmaya başlaması henüz yolun başında olunsa da çok mühim gelişmeler. İnşâallah devamı da gelir.

Bir de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde akademisyen olan ve Kızıl Soros’un Birgün gazetesinde köşe yazan Uğur Kutay adlı kişinin, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e hakaret ve iftiraları var ki bu hususta Üniversite ve YÖK sessiz kalarak izzetimizi muhafaza etmediler. Peki, Efendimiz (s.a.v.)’e değil de herhangi bir kişi bir benzerine Mustafa Kemal veya bir başkasına biri için söyleseydi bu suskun zevat o zaman ne yapardı? Derhal görevine son verecekleri tahmin etmek güç değil. O zaman o makamlardakileri bekleyen şey, Müslümanların kahrı ve şefaatten mahrumiyettir. Bu onlara yeter de artar.

Vesselam!
Yorum Yap
Diğer İçerikler