Gerçek Hayat Dergisinin 1 Şubat 2022, 1076. sayı editör yazısı
2022’nin hareketli bir sene olacağını söylemek ne kehanettir, ne uzak görüşlülük. İyi saatte olsunların 2019’da başlattığı dünya düzenini yeni bir şekle sokma yolculuğunda yani korona sürecinde yaşananlar, gelecek hakkında hayli malzeme veriyor insana.
Görünen o ki artık dünya çok yönlü krizlere gebe ve bu krizler her ülkede farklı şekillerde beklenmedik anlarda tezahür edebilir. Türkiye 2022’ye döviz-faiz kriziyle girdi. Yüzde 80’lere varan bir adı konulmamış bir devalüasyon yaşadık.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın ilanından çok kısa bir süre sonra Kazakistan’da iç kargaşa meydana geliveriyor. Dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip ülkesinde gelir dağılımı da bir o kadar dengesiz. Halkın nedenli fakir olduğunu bile bile biri çıkıp gaza yüzde yüzden fazla zam yapıyorsa, isyan çıkacağını hesaplamış demektir.
Ülkede ne olup bittiği muamma. Ancak ülkenin kurucu lideri Nazarbayev ile mevcut cumhurbaşkanı Tokayev arasında gerilim yaşandığı ve Rusya’nın da durumu lehine çevirip, eski SSCB topraklarını toplama hamlesi için büyük bir top çevirdiği görülüyor.
‘Rusya geldi, girdi, yatıştırdı ve gitti.’ Resmi söylem böyle ama doğru cümle ‘Rusya karıştırdı, geldi ve gider gibi yaparak kaldı’ şeklinde olmalıydı. Ayrıca Rusya zâten hep oradaydı ve yerini daha da pekiştirdi. Şimdi ise Ukrayna üzerinden ABD ve Avrupa ile kedi fare oyunu oynuyor.
Putin, küreselcilerin en çok sevdikleri liderlerin başında gelir. İç politikada milliyetçi, dış politikada yayılmacı, Avrupa’yla oynamayı seven, ABD’nin rolüne soyunsa da nefesi yetmediği için bocalayan, tam bu sırada global çetenin nefes takviyelerinde bulunduğu bir lider. Akıllıca hamleleriyle Karabağ’da, Belarus’ta, Suriye’de, Libya’da, Kıbrıs’ta, Mısır’da, Afrika’da…
Gürcistan’ı param parça etmişti, ardından basit bahanelerle Kırım’ı işgal etti. Şimdi sıra Ukrayna’da. Evet, Ukrayna o kadar kolay lokma değil. Zâten Putin’in amacı da tümünü işgalden ziyade Karadeniz kıyılarını ele geçirmek. Gerisi zaten avucunun içinde. Sonra sıra Romanya’ya gelecek. Asıl amaçsa, Türkiye’yi her sahada köşeye sıkıştırmak.
Rusya’ya verilen görev, Türkiye’ye karşı târîhî fren mekanizması rolünü oynamak. Türk dünyasının birlik olmasını engellemek. Bunu başardığı ve Avrupa’yı terbiye ettiği müddetçe, global çete Putin’in ardında durmaya devam edecek.
Herkes bilir ki, Avrupa’nın Türkiye’yi engelleyebilecek bir gücü yok ve gelecekte de olmayacak. Türkiye’yi, İran ve Rusya’dan başka kimse durduramaz. Bunu İran’ın bugün ve yarın yapabilecek ne siyasi aklı, ne ekonomik ne de askeri gücü var. Geriye yalnızca Türk’ün 8 asırlık ezelî düşmanı Rusya kalıyor.
Yeni SSCB hayali; global çetenin otokratik ve despotik bir lider olarak Putin’in burnunun önünde tuttuğu havuç. Putin ise bu havuç için her şeyi yapabilecek bir karakter.
Keşke Avrupa bunu görebilecek çapta olsa, ama nafile. Ukrayna’nın düşmesinin sadece Türkiye değil, AB açısından da büyük bir kayıp olacağını görebilecek bir Avrupa yok. Siyasi aklını kaybetmiş ve bürokratik çıkmazda debelenen yalnız ve çâresiz bir topluluk o. Öte yandan Ukrayna’yı Putin’e teslime çoktan razı Alman generaller ve diğerleri…
İşte bu yüzden Ukrayna’nın da, Türkiye’nin de işi çok zor. Bunak Biden’in bu işi çözebilecek bir iradesi de yok ortada. Kaldı ki, Ukrayna ABD’lilerin umurunda bile değil.
Diğer taraftan 2022’de başka pek çok ülkede iç kargaşa çıkması sürpriz sayılmamalı. Aşı meselesini de ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Kripto para piyasalarındaki trilyon dolarlık kayıpların da sistemleri etkileyebileceğini göz ardı etmemek gerek.
Şimdi dünyanın pek çok yeri kar altında. ‘Küresel ısınma’ diyenler birkaç sene sonra küresel soğuma nakaratına geçerlerse de şaşırmayın diyecektim ki, Prof Zharkova ‘mini buzul çağı’na giriyoruz’ açıklamasını yapmış bile. Bunlar akıllarıyla hareket eden mahlûk değiller, büyük şef dijital ekrana ne gönderirse onu okuyorlar.
Onlar yandık dedikçe kar ve sel veren Allah’ın, donduk dediklerinde de ne vereceğini biliyoruz. İnsanı yönetmek için bu ḫannāsın denemeyeceği şey, söylemeyeceği yalan, kurgulamayacağı oyun yok. O yüzden Bakanlıklarınızın adını falan değiştirirken acele etmemek gerek.
İşte böyle bir zamanda biz memleketin en derin meselesini yani bürokrasisini kapak konusu yapıyoruz. 657’lik olarak tanımlanan bürokrasi, devletin öz evlatlarına verilen kısa koddur. Bu zümre ki her zaman haklıdır ve hiçbir zaman kimse onlara hesap soramaz. Kimin haklı yâhut haksız olduğuna, kimden hesap sorulması gerektiğine de onlar karar verirler.
Sahi FETÖ neyi ele geçirmeye çalışmış ve 50 yıl ilmik ilmik neyi dokumuştu? Devleti mi? Devlet dediğiniz şey bürokrasiden ibaret değil miydi? Odacısından müsteşarına, güvenlik görevlisinden kuvvet komutanına, hasta bakıcısından baştabibine, polisinden emniyet müdürüne, postacısından büyükelçisine dek herkesi, her yeri zapturapt altına almanın adı ‘tenya örgütlenmesi’ydi.
15 Temmuz sonrasında FETÖ’yü, bir kolunu yakaladığınız tenyadan ibaret sanıp onu kesince de temizlendiğini düşünenler büyük hata ediyorlar. Bürokrasi önemli ölçüde hâlâ kontrollerinde... Pusudalar, suskunlar ve çetele tutuyorlar. Mevcut sistemde onları oradan çekip atacak hiçbir güç de yok. Ayrıca tek mesele FETÖ değil. Bütün bağımlılık ve inançlarından bağımsız olarak ‘bürokrasi’ denilen tek başına tehlikeli bir örgüt var bütün dünyada. Avrupa’yı çıkmaza sokan ana dert de bu değil mi zâten? Biz de ise özel kanunla korunan daha derinlere kök salmış bir yapı var.
Kimse tehlikenin farkında değil. Farkında ise bile seçim, geçim ve başka karmaşık ilişki yumakları, mesenin görülmesini engelliyor. Bürokrasinin tehlikeyi siyasetçiye iletmesi bekleniyor.
Kenan Işık ve Haluk Bilginer’in başrolünü oynadıkları “Sayın Bakanım” dizisinde müsteşar, Bakana diyordu ki: “
Sayın Bakanım, devletin düzeni ortalıkta hiçbir politikacı olmadığı zaman da tıkır tıkır işleyecek şekilde kurulmuştur… Sayın Bakanım biz müsteşarların başlıca görevi, bakanların ciğerini sökmektir.”
Bakan ilk icraat olarak bürokrasiyi azaltma kararı veriyor. Tam o anda içeri giren sekreter, iş yükünün fazlalığından dertleniyor ve yardımcı eleman talebinde bulunuyor. Bakanın yeni kararı yeni bir eleman alınması şeklinde oluyor. Bu bir mizah değil, gerçeği ifade etmenin bir başka şekli o kadar.
Özetle diyoruz ki, memleketin bir asırlık bürokrasi meselesi var ve bu ülke, bu bürokrasi ile küresel siyaset üretemez, dolayısıyla da büyük devlet olmayı başaramaz.
Vesselam!