Gerçek Hayat Dergisinin 1 Haziran 2022, 1080. sayı editör yazısı
Medyamız memleketin hiçbir gerçek meselesine merhem olmak gibi bir niyete sahip değil. Aslında gazeteciliğin ölmekte olduğunu söylemekte bile bir beis yok. Târih bilgisi ve düşman telakkisi olmaksızın reyting veya hit kazanma uğruna neticesi düşünülmeden yapılan masa başı felaket haberleri ne yazık ki yeni felaketlere sebep oluyor.
Uluslararası ve mahalli ajansların servislerinin yanı sıra Batı medyasından ve medyanın birbirinden kopyaladığı doğruluğu teyit edilmemiş, ifsad, korku oluşturucu ve iç barışı tehdit edici haberleri yüzünden medyanın neredeyse hiçbir itibarı kalmadı.
İnsanların derdi ile medyanın derdi aynı değil. Mesela kişisel gelişim, bilinçaltı temizliği, NLP, biyoenerji, hipnoz, Montessori, yaşam ve bilmem ne koçluğu, astroloji, deneyimsel tasarım öğretisi benzeri adlarla ortaya çıkmış tuhaf insanların insana verdiği zararlar medyanın pek de umurunda değil. Aksine üçüncü sayfa haberleri ile medya bunların bir benzerini zâten her gün yapıyor.
Enflasyon, pahalılık ve fâizi eleştirseler anlayacağız ancak hemen hepsi olmayan kıtlık, olmayan virüsler veya var olanları abartarak altımızı oyuyorlar. Hem sağduyu kaybedilmiş hem de İslam’ın habercilik usûlü hakkında zerre bilgileri yok. Varsa bile umurlarında değil.
Sanki gerçek gündemler yerine sahte gündemlerle zor zamanları daha da zorlaştırmaya memur edilmiş gibi davranıyorlar. Hiçbir işi şey haber olmuyor, hep kötü hep kötü…
Mesela son günlerdeki ‘maymun virüsü’ haberlerine bakalım. BBC bile bir tehlikenin söz konu olmadığından, dünya çapında sadece 80 eşcinsel (LGBT’ci) erkekte görüldüğü, tedavi ve aşının olduğunu yazmasına Sağlık Bakanlığımızın bir tehlikenin olmadığını ilan etmesine rağmen, bizim medya ve akademik çevreler bunu görmediler, haberleştirmediler.
Son günlerde Gerçek Hayat’ın sosyal medya hesaplarına mesaj atarak ‘bilinçaltı temizliği’ yaptırdıktan sonra rahatladığını, ancak bu rahatlamanın çok kısa sürdüğünü, ardından buhrana düştüğünü, ahlâkî çöküntü yaşadığını, başını açtığını, namazı bıraktığını, pek çok değer ve inancını kaybettiğini yazanlar oldu.
Şikayetleri biraz irdeleyince konun çok tehlikeli boyutlara eriştiğini, bu ve yukarıda zikrettiğimiz iş ve işlemleri yapan bazı kimselerin cinlerle irtibatlı olduğunu, terapi, tedavi vs. adlarla yapılan bazı işlemler sonrasında insanları dolandırdıklarını, bu metafizik varlıkları bu insanlara musallat ettikleri gerçeği ile karşılaştık. İncelemelerimiz şikayetlerin sanılandan da vahim olduğu kanaatine götürdü. Bu yüzden kapak konusu yapmaya karar verdik.
Ayrıca insanlar yaşadıklarını anlatmaktan çekiniyor, çünkü korkuyorlar. Çoğunu söylediği cümle şu: “Onların cinleri var, ne yaptığımızı biliyorlar ve bize zarar verirler. Bu hususta yapılan açık itirafları ise sayfalarımıza taşıdık.
Diğer taraftan reklamlarla, sinema ve televizyon yayınlarında ‘25. Kare’ tekniği kullanılarak şuuraltı veya şuurun kendine saldırıldığını bilmeyeniniz herhalde yoktur. Ne yazık ki ‘subliminal’ uygulamalar yani 25. Kare ülkemizde resmen yasak değil. Bu husus RTÜK yöneticilerine sordum, ‘maalesef böyle bir yasak yok’ dediler. Yasak yoksa denetim zâten olmaz. Bildiğimiz bir gerçek var ki terör örgütü FETÖ kanallarında bu şer tekniği kullanmaktaydı. Reklam ve ambalajlar bu saldırıların nasıl yapıldığını Ahmet Şerif İzgören, ‘Eşikaltı Büyücüleri’ adlı eserinde son derece sarih ve belgeleri ile izah etmektedir. TV, senama ve sosyal medya araçlarında bunun nasıl yapıldığını bir düşünün! Aman Allah’ım korkunç bir durum.
Seneler evvel bir tohum reklamı broşürünün dijitali elime geçti. Reklam, Bayer tarafından satın alınan Monsanto firmasına aitti. Öyle estetik ve profesyonel bir çalışma ki ilk bakışta hayranlıkla izleyeceğiniz bir reklam. ‘Eşikaltı Büyücüleri’ kitabını okumuş ve bu hususta biraz mürekkep yalamış birisi olarak ‘burada ne tür şeytanlık var’ diye incelme isteği zuhur etti. Çok geçmeden tohum reklamı denilen şeyin kadının mahrem uzvu olduğunu fark ettim. Evet evet tohum zannıyla bakıp geçtiğiniz şey pornografiydi. Bu hususta sayısız örnek var.
Bir gün Adıyaman’dan bir arkadaş bir çocuk tişörtü resmi gönderdi. Hanımı torunlarına hediye almış. Ancak üzerindeki yazı 3 kelimeden oluşuyor ve her kelimede birer olmak üzere S.E.X. harfleri kırmızı renkle dokunmuş, her fark bir kelimede. Dikkatle baktığınız zaman pornografik kelime anında görülüyor. Dahası yazan üç kelimelik İngilizce cümlenin mânâsı bu kelimenin fiiliyata dökülmesi talebi.
Sosyal medyada paylaşılan bir resim işin nerelere vardığının da ispatı. Türkiye’nin ‘muhafazakâr kimliği ile tanınan ve en yaygın tekstil mağazasının ürünleri arasında ‘tek göz’ koleksiyonu var. Kıyafetlerdeki yazılar ve tek göz…
Öte yandan son zamanlarda Selçuklu motiflerinin oynanmış hallerinin cami mihrapları veya desenlerinde cirit attığını görüyoruz. Oynamadan ortaya çıkarılan şey, belirtin bir şekilde ‘haç’ işareti. Kasten yapıldığı ve mâbedlerimize bilerek veya bilmeyerek sokulduğu ortada.
Ayrıca pek çok evde ve camilerde kullanılan seccade ve halılarda insan, hayvan, metafizik varlık figürleri ile Hıristiyan veya başka inançlara ait sembollerin gizlenerek konulduğunu çoktandır biliyoruz. Yeni camilerde desensiz halıların varlığı memnuniyet verici. Lâkin evler ve eski camilerde bunlar hâlen kullanılmakta ve çoğu kimse bir kedi, bir köpek, insan veya haç resmine secde ettiğinin farkında değil. Bunların tesadüfen olmasına imkân ve ihtimal yok. Taammüden yapılmış çizimler.
Amaç inanç ve ibadetin ifsadı. Ahlâkî yozlaşma, maddî soygun ve toplum huzurunu dinamitleme. Burada iktidara ve Diyanete büyük iş düşüyor.
Çakal çok, dert büyük… Ancak çabalar yeterli değil. Bu yüzden herkese daha fazla gayret düşüyor. Nesillerin, aklın, malın, canın ve dinin korunması için çok uyanık olmak ve çok çalışmak zorundayız.
Vesselam!