24 Eylül 2025 Çarşamba

Sosyal Medya

Son Eklenenler

Bir hâinin kısa portresi

Bu makale Gerçek Hayat Dergisinin 1119. Eylül 2025 sayısında neşredilmiştir.
21 Eylül 2025 16:10
Gazzeliler bombalar, açlık ve benzeri usûllerle şehid edilse de insanlık sadece Gazze’de yaşıyor. Dünyanın geri kalanında ise çoktan öldü. Gazze direnişi ile ilgili iki şahıs var ki, biri takdiri çoktan hak etti, diğeri ise sövgü ve nefreti... Takdiri hak eden kişi Putin, netanyahu, yoav gallant hakkında tutuklama kararı çıkartan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’nin başsavcısı Kerim Han’dır. Nefreti hak eden ise sözde Filistin devletinin Batı Şeria kısmını kontrol eden Mahmud Abbas.

Geçtiğimiz yıl Ekim ayı sayımızda “Filistin ve Filistinlilerin güvenliği yerine israilin güvenliğinden söz eden Abbas’a hâin demeyip de ne demeli?” başlıklı bir portre yazısı kaleme almıştık.

Şimdi güncel gelişmeler ışığında o yazıdan da istifade ederek meseleyi izaha çalışalım. 7 Ekim sonrasında Tayyip Erdoğan, Mahmud Abbas ve merhum İsmail Haniye’yi davet ederek TBMM’de konuşmalarını ister. Üstelik tam da netanyahunun ABD Kongresine hitap ettiği gün…

Rahmetli İsmail Haniye davete icap edeceğini bildirdi ancak Abbas hâini sağlığını bahane ederek gelmedi. TBMM’de konuşması ihtimali ve Erdoğan’ın fırçası üzerine hiçbir şey olmamış gibi tıpış tıpış Ankara’ya gelerek 15 Ağustos 2024’de TBMM’de kürsüye çıktı, buradan dünyaya seslendi ve şöyle dedi:

Hiçbir şekilde topraklarımızı bir karış dahi olsa parçalayan hiçbir çözüme eyvallah demiyoruz. Bugün yapacağımız en iyi çözüm; Filistin liderliğinde yer alan bütün kardeşlerimle birlikte Gazze’ye gitme kararı aldım. Bunu yapacağım. Bütün gücümle bunu gerçekleştireceğim.

Bundan 15 gün önce (31 Temmuz 2024’de) İsmail Haniye Tahran’da şehid edilmişti. Hâin Abbas, Haniye’nin Tahran ve Katar’daki cenaze merasimine bile katılmamıştı.

İsrail kuklası vatan hâini Abbas, TBMM’de verdiği sözü tutmak şöyle dursun, Gazze’ye gitmeyi aklından bile geçirmedi. Yetmedi bir de HAMAS yetkilileri için aynada kendini görmüş olmalı ki “domuzlar” dedi. Kimse de “hani sen Gazze’ye gidecektin” diye sormadı. Hoş, gitse ne olurdu? Hiçbir şey.

Gelin bu Abbas hâinine yakından mercek tutalım:

KİM BU ABBAS?

Mahmud Abbas hâlen Filistin’in başına çöreklenmiş çetenin elebaşısı. Filistin davasına yapılan en büyük ihanetlerden biri olan Oslo’da yapılan sözde ‘barış’ sürecinin mimarı o idi. Daha Arafat hayatta iken ABD ve israil, Filistin yönetiminin başına onun geçmesi için büyük çaba sarf etti. Hatta merhum Arafat, MOSSAD, Abbas ve Dahlan alçağının zehirlemesiyle katledildi.

Arafat, ikinci intifada ve Filistin ayaklanmasını desteklerken Abbas ajanı bunu kınayarak safını iyice belli etmişti. Hatta Arafat “Benden, Filistin davasına ihanet etmemi istiyorlar. Değerlerimizden vazgeçmemi istiyorlar ve ben bunu yapmayacağım” diyerek meydan okumuştu. Bu da onun ölüm fermanı olmuştu.

Her yerini kurtların yemesi sonrası acılar içinde kıvranarak geberen Ariel Şaron, 28 Eylül 2000’de Mescid-i Aksâ’ya baskın düzenlemişti ve baskına yaklaşık bin kişilik bir siyonist terörist de eşlik etmişti. Bunun üzerine El-Aksâ Şehitleri Tugayları'nın liderlerinden Mervan Bergusi’nin öncülüğünde 2. İntifada başlamıştı.

Aksâ İntifadasının başlaması sonrasında Arafat’ın Ramallah'taki karargâhı kuşatıldı. Aylarca bina dışına çıkmasına izin verilmedi. Arafat devre dışı bırakılıyordu ama yerine kim geçmeliydi? En güçlü aday Mervan Bergusi idi. Ancak Bergusi, Arafat’ı bile aratırdı.

Bu sebeple Mervan Bergusi’nin devre dışı bırakılması gerekiyordu. Mahmud Abbas ve ekibinin de yardımı ile Bergusi 15 Nisan 2002'de Ramallah'ta israil tarafından tutuklandı. 5 defa müebbet ve ilaveten 40 yıl hapse mahkûm edildi.

Bergusi, sahne dışına itilmişti ve sıra Arafat’taydı. ABD Başkanı George W. Bush, Arafat’ı "barışın önünde bir engel" olarak göstererek sözde “barış” görüşmelerine Arafat’ın katılmasını reddetti. Geriye sadece Mahmud Abbas seçeneği kaldı. 2003 yılında Arafat’a yapılan baskılar netice verdi ve başkan görevini Mahmud Abbas'a bıraktı. Kimsenin bilmediği sıradan biri iken Filistin’in başına geçirilen Abbas, aradan geçen 22 yılda mücadele etmediği gibi israilin bir kuklası olarak çalıştı.

Geçtiğimiz ay terör oluşumu israilin sözde savaş kabinesinin sözde ‘güvenlik bakanı itamar ben-gvir adlı terörist, esir tuttukları hapishanede hücresine baskın yaparak Mervan Bergusi’yi "İsrail halkına kim bulaşırsa onları yok edeceğiz. Bizi yenemeyeceksiniz" diyerek tehdit etti. Bunu da görüntüleyip servis etti.

MERVAN BERGUSİ KORKUSU

Hamas esir takasında Mervan Bergusi’yi ilk sıraya yazmıştı ve israil de bunu kabul etmişti. Gebermesine az bir süre kalan Abbas’ın isrial tarafı ile görüşerek Bergusi’yi listeden sildirdiği belirtildi.

Çok yakında yeni bir takas söz konusu olabilir ve Hamas yine Bergusi’yi ilk sırada istiyor. Bergusi’nin salıverilmesinden korkan Abbas’ın, ben-gvir adlı soysuzdan Bergusi’nin ümitlenmemesi için tehdit ettirdiği ileri sürüldü.

90 yaşındaki (1935 doğumlu) Abbas, FKÖ’nün kurucu kadrosundan son kişi. Seçilmişlik süresi bittiği halde koltuğu bırakmayan bir diktatör. Yani hâlen gayrimeşru bir şekilde Filistin başkanlık koltuğunda oturuyor. Etrafı satın alınmış hâinlerle doldurulan veya kuşatılan Yaser Arafat’tan sonraki ikinci “devlet” başkanı. Merhum Arafat’a ihanet edenlerden biri de eski finans sorumlusu Fuad Şubaki. Terör oluşumu israil sözde güvenlik servisi Shin Bet'e konuşan veya zaten oraya çalışan Şubaki, Arafat'ın yardım paralarının bir kısmıyla silah aldığını ve Filistinli mücadele gruplarına dağıttığını söylüyor.

Abbas Şam’da hukuk fakültesini bitirir. "Nazi Almanyası ile siyonist hareket arasındaki gizli ilişkiler" tezi ile 1982 yılında Moskova Şarkiyat Enstitüsü'nden doktora derecesi alır. 1996 yılında FKÖ’nün Yürütme Kurulu Sekreterliğine getirilir. 1984-2000 yılları arasında FKÖ Millî ve Uluslararası İlişkiler Daire Başkanlığını yürütür. 1979'dan beri de Ürdün-Filistin Ortak Komitesi başkanıdır.

ARAFAT İSTENMEYEN ADAM

Bush ve şaronun barışın ilk şartı olarak Arafat’a yetkilerinin bir bölümünü Abbas’a devretmesi şartını koşması üzerine Arafat, çaresiz devreder. Onun ölümüyle de Filistin’in başına tam mânâsıyla çöreklenir. Arafat'ın tüm itirazlarına rağmen MOSSAD ajanı Muhammed Dahlan'ı en yakınında tutar. Hatta yine Arafat’a rağmen Nisan 2003'te Filistin Güvenlik Bakanı yapar.

9 Ocak 2005 tarihinde yapılan seçimlere, el-Fetih'in adayı olarak girer ve oyların yüzde 62'sini alarak Filistin Devlet başkanı seçilir. Abbas’ı zafere götüren nedenlerden biri de HAMAS’ın seçimleri boykot etmesidir.

Seçim zaferinden sonra israile yönelik silahlı direnişi bitirme sözü verir. Batı Şeria’da bunu başarsa da Gazze’de başaramaz. Hatta 7 Ekim 2023 sonrasında Batı Şeria’daki Filistinli direnişçileri öldürtür, hapse attırır. Güç yetiremediklerini ise israile jurnalleyerek onlar eliyle saf dışı bıraktırır.

Ocak 2006'da 11 yıl sonra yapılan parlamento seçimlerinde Abbas ve ekibi bozguna uğrar ve parlamento çoğunluğu HAMAS’a geçer.

Arafat gibi karizmatik ve çilekeş bir liderden sonra Abbas gibi düşük profilli, sinsi ve kendi halkı yerine işgalcileri tercih eden bir karakterin bu koltukta oturması, Filistin halkı ve grupları arasında hem derin hayal kırıklığı ve de ayrışmalara sebebiyet verir.
HAMAS, millî birlik hükümeti kurmak ister ancak Abbas el-Fetih’in hükümete girmesine müsaade etmez. Mart ayında İsmail Haniye Başbakanlığındaki Filistin hükümeti göreve başlar. Ardından ABD ve AB gibi işgal destekçileri, HAMAS’ı “terör örgütü” olarak ilan edip yeni hükümeti meşru bir aktör olarak kabul etmeyi reddederler. Bunda Abbas’ın da ciddi payı olduğu söylenir.

İsmail Haniye ve kabinesinin istifa etmesi üzerine Abbas ve Haniye ortak hükümet çalışmasını sürdürür. Ancak el-Fetih, israilin varlığı ve işgalini kabul ederken, HAMAS ise israilin varlığını tümden reddedince anlaşma sağlanamaz. Ardından bir nevi bir iç savaş başgösterir. Araya Suudi Arabistan Kralı Abdullah girer ve 8 Şubat 2007'de Mekke Barış Konferansı düzenlenerek HAMAS ile el-Fetih'in ortak birlik hükûmeti kurması kararlaştırılır.
İsrailin Gazze’ye yönelik saldırı başlatması ve HAMAS’ın da buna karşılık vermesi üzerine Abbas, ortak hükümet kurmaktan yine vazgeçer. Abbas’ın Filistin hükümetinin görevine son verdiğini ve olağanüstü hâl ilan ettiğini duyurması üzerine gerilim iyice büyür ve Gazze Şeridi HAMAS’ın kontrolüne geçer, işgal edilmiş Batı Şeria ise Abbas’ın kontrolündeki el-Fetih’te kalır.

Ocak 2009’da görev süresi dolan Mahmud Abbas, yeni bir devlet başkanlığı seçimini yapmayı reddeder ve o tarihten bu yana 15 yıldır gayrimeşru bir şekilde Filistin Devlet başkanlığı makamını işgal etmeyi sürdürür.
KOLTUĞU SİYONİZME HİZMETE BORÇLU
Abbas siyonistlere taviz ve uzlaşmayı tercih eden bir kişilik. Çünkü bulunduğu koltuğu, kalıcı olmalarını istediği israile ve HAMAS’tan nefret eden Körfez ülkelerine borçlu.

Halid Elgindi, Abbas hakkında Foreign Affairs’teki yazısında şunları kaydeder: “Daha çok bir okul müdürünü andıran, dolayısıyla liderlik vasfına dair herhangi bir emaresi yoktur. Filistin devlet başkanlığına herhangi bir bedel ödemeden gelmiştir. Abbas’ın Filistin yönetimini ele geçirmesi, ABD ve israilin onayıyla olmuştur. Dahası, Abbas’ın iktidarı ele geçirmesi için siyonistler Arafat’ı ortadan kaldırarak uygun şartları oluşturmuştur.”

Onun siyonistlerle yakınlaşması 1970'li yılların sonlarında başlar ve hiçbir zaman sona ermez. Siyonistlerle yaptığı görüşmelerde hep iltifat eden ve onlara karşı şefkatli tavır sergilerken, kendi halkına bir tebessümü bile çok görür. Filistin halkının kahir ekseriyeti, topraklarında israili istemezken Abbas peşin olarak israilin kalıcılığından yanadır.

28 Nisan 2024 tarihinde Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen Riyad Ekonomi Forumu’nun özel oturumunda konuşma yapan Abbas, “israilin tam güvenlik elde etme hakkı” olduğunu söyledi. Ama hiçbir zaman Filistin’in ve özelde de Gazze’nin tam güvenlik hakkını bu kadar içten bir şekilde savunmadı.

Tüm direniş gruplarının aksine Abbas’a göre işgalci israil “meşru” bir aktördür. Pek çok kaynak, SSCB’de doktora yaptığı zaman KGB’nin Abbas’ı kendi saflarına kattığını kaydeder. Onun laik oluşu ve Filistin’i Sovyet tarzı yönetmesi de bu iddiaları güçlendirir.

Tahmin ve iddialar olsa da hatırı sayılır bir serveti olan Abbas’ın bu parayı nasıl elde ettiği meçhuldür. Onu tanıyanlar işgal altındaki toprakları savunabilecek lider kumaşı olmadığını ancak kendisinin daha çok diplomat olduğu konusunda hem fikirdir.

Siyonistlerin elinde esir olan Mervan Bergusi, Kasım 2014'te Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi'ne israille yürüttüğü işbirliğini derhal sona erdirme çağrısı yapar. Bu çağrı açıktan bir ihanetin de ifşasıdır.

Abbas, Batılıların Filistin’de sevdiği az sayıdaki kişiden biridir. İşgalci teröristler bir yandan Gazze’de diğer yandan da Barı Şeria’da işgal ve soykırım girişimlerini sürdürüyor. Gazze buna direnirken Abbas, Batı Şeria’nın direnmesine izin vermiyor ve âdeta işgale çanak tutuyor.

HAMAS ve/veya Mervan Bergusi’nin Filistin yönetimini ele geçirmesinden korkan Abbas, yerine Filistin Yönetimi Yürütme Kurulu genel sekreteri olarak atadığı Hüseyin eş-Şeyh'i hazırlıyor. Hakkında yolsuzluk ve cinsel saldırı suçlamaları bulunan eş-Şeyh, Filistinlilerce sevilmiyor. Ama Filistinlileri duyan ve görüşlerine itibar eden birileri yok.

Siyasi gözlemcilere göre eş-Şeyh’in sadakatini yüksek tutmak isteyen Abbas, Filistin istihbaratının başındaki Mecid el-Faraj ve el-Fetih'in başkan yardımcısı Mahmud Elul’a da göz kırpıyor. Ancak bu iki isim de Filistinlilerin sevdiği karakterler değil. Kaldı ki el-Faraj, Filistinlileri israile satan bir isim olarak da anılıyor.

Kısaca Filistin’i israil yanlısı bir hâin temsil ediyor. Hukûkî bir meşruiyeti olmasa da herkes bu hâini muhatap alıyor!
 
Yorum Yap
Diğer İçerikler