Yeni mezun teğmenlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlete kılıç çekmeleri üzerine "bu cesareti nereden aldıklarına" yönelik bir paylaşım yapmıştık. Bir kemalist hakkımızda CİMER'e şikayette bulunmuş, CİMER ise git kendi savcılığa müracaat et demek yerine hakkımızda suç duyurusunda bulunmuş, polise ifade vermiştik. Av Cüneyt Bülent Şeker dostumuz bu husus hakkında bir makale kaleme almış. İşte o makale.
Av Cüneyt Bülent Şeker
BU KILIÇLARI KİME ÇEKİYORSUNUZ?
Hatırlarsınız Milli Savunma Üniversitesi Kara Kuvvetleri Harp Okulundaki mezuniyet töreninde bir kısım yeni mezun teğmen (tören programının dışına çıkarak) “laiklik” vurgusu içeren bir konuşmadan sonra kılıçlarını çekmiş, yeminler etmişti.
Cumhurbaşkanı da; “Bu kılıçları kime çekiyorsunuz…” şeklinde tepki göstermiş, konunun üzerine gitmişti. Cumhurbaşkanının tepkisinden sonra seküler CHP’li ve Kemalist kesim bu teğmenlere sahip çıkmış ve yapılanın masum olduğunu iddia etmişlerdi.
Bizce bu hareket sokakta cıncık (bilye) oynayan küçük çocuklar tarafından yapılmış olsaydı dahi mâsum değildir ve verdiği bir mesaj vardır. Elbette bu mesaj cıncık oynayan çocuklara değil, onları eğitenlere/yönlendirenlere aittir. Ama seküler kesim tarafından “dincilere-irticaya” yol vermek ile suçlanan ve bu sebeple geçmişte çeşitli darbe girişimlerine
muhatap olan bir Cumhurbaşkanına karşı, Harp Okulundaki mezuniyet töreninde, teğmenler tarafından ve “laiklik” vurgusu ile yapılıyor ise bu “bayağı bayağı” anlamlı bir mesajdı. Hem kılıç çekmek de önemli bir semboldür, bütün dünya kültürlerinde aynı anlama gelir. Türkiye de ise buna benzer sembolik mesajlardan sonra darbeler gerçekleşmişti!
Geçmişte hükümete yönelik bildiri yayınlayan 103 General hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve yine bu kesimlerden “fikir özgürlüğüne suç duyurusunda bulunduğum, ifade özgürlüğüne saygı göstermediğim vs.” şeklinde eleştiriler almıştım… Nedense bu fikir özgürlüğü hep tek yönlü işleyen bir hak gibi muamele görüyor.
2000 yılından önce özellikle 28 Şubat postmodern darbe sürecinde bir emekli general dahi hükümete yönelik sert bir açıklama yapsa bakanları koltuklarından zıplatırdı. Tabi o günleri 35-40 yaş altında olanlar pek idrak edemez. Bu gün ise birkaç emekli general bir araya gelip TV programına çıksa ve hükümeti (ekonomi başta olmak üzere) izlediği politikalar sebebi ile topa tutsa, tedirgin olmayı bırakın bundan memnun dahi olurdum. Ama 103 tane amiral ve generaldi bu! Emekli de olsa 103 generalin ve amiralin ordu üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?
Üstelik 4 Nisan NATO gününde ve gece yarısı bu bildiri yayınlanıyor, Cumhurbaşkanın İstanbul Sözleşmesinden çıkması eleştiriliyor, Möntrö sözleşmesinin korunması gerektiği vurgulanıyor, Atatürkçülükten, laik Cumhuriyet çizgisinden sapıldığından bahsediliyor, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin korunacağı belirtiliyor ve bildiri de; “…Kınıyor ve bütün varlığımızla karşı çıkıyoruz” cümlesi geçiyordu. Ne demekti bu “bütün varlığımız” ile karşı çıkıyoruz; “Bu uğurda her şeyimizi feda etmeye, gerekir ise canımızı vermeye hazırız…” demekti!
Bunu ilgili basın açıklamamda da
anlatmıştım bildiri zekice hazırlanmış, açık bir şekilde suç teşkil edebilecek cümleler kullanılmamıştı, ancak ifadeler çok yumuşatılmış olsa da, muhatabının rahatça anlayacağı sembolik mesajlar içeriyordu. Zaten kimse 103 generalin subay gazinosunda poker oynarken “yahu ne olacak bu memleketin hali, yarın bildiri yayınlayalım.” Diyerek bunu yaptığına inanmadı, kamuoyundaki tartışma “Bildirinin arasında kimin olduğu” yönündeydi.
KEMÂL ÖZER CUMHURBAŞKANINA DESTEK VERDİĞİ İÇİN SUÇLU MU OLDU?
Tanınmış Gazeteci-yazar Kemâl Özer’de bu teğmenlerin kılıç çekme hâdisesi üzerine X üzerinden Cumhurbaşkanına destek veren bir açıklama yapmış; “Bunlara İslam ve gerçek tarih yerine hurafelerle dolu yalan dini Kemalizm enjekte edildiği için (yaptıkları işin) hayırlı bir geleceği yok…” demişti.
Bu paylaşımından rahatsız olan bir kişi de CİMER’e Kemâl Özer’i şikâyet etmiş, CİMER’de yememiş içmemiş bunu Cumhuriyet Savcılığına göndermiş, bunun üzerine Kemal Özer evine (savcılık emri ile) gönderilen jandarmalar tarafından “
Atatürk’e hakaret ettiği” gerekçesi ile ifadeye çağırılmış, ifadesini alan polis de ona sıkıntılı bir ifade süreci yaşamıştı.
Bir insanın soruşturma geçirmesi veya yargılanması başlı başına bir sıkıntıdır, ama telefonla ifadeye çağırılabilecek iken kapınıza jandarma geliyor, yaşını başını almış, saygın bir gazeteci gereksiz yere darlanıyorsa soruşturma sürecinin kendisi bir ceza-eziyet yerine geçer ve bu yapılanlar manidardır!
CİMER’E NELER OLUYOR?
Burada aklıma gelen asıl soru CİMER’in kime hizmet ettiğidir?
Neden CİMER Cumhurbaşkanını destekleyen, Atatürk’e de hakaret içermeyen bir paylaşım yaptığı için tanınmış bir yazarı savcılığa sevk eder? Sanmıyorum ama diyelim ki CİMER dilekçeyi hiç okunmadan savcılığa sevk etti (Bu da çok büyük bir ayıp olmak ile birlikte) CİMER’in son zamanlarda yaptığı gariplikler bununla da sınırlı değil, Cumhurbaşkanı adına halkın mağduriyetlerini takip etmesi gereken CİMER, artık halkın yanında bir fotoğraf vermiyor…
MÜTEDEYYİN HALK VE AK PARTİ SEÇMENİ, CUMHURBAŞKANI VE HÜKÜMET ADINA HIRPALANIYOR!
Yalnız CİMER de değil, bu günlerde birçok kurum âdeta Ak Parti ve Cumhurbaşkanı aleyhine çalışıyor. Özellikle Tarım, Aile ve Sağlık Bakanlıklarının yapığı işler halkı isyan ettirecek seviyede! Halkın yargıya güveni ise hiç kalmamış durumda ve bu da halkın mevcut sıkıntıları konusunda son çalacağı kapının da kapandığı anlamına geliyor, yani insanlar ümitsiz ve ümitsizlik de tehlikeli bir şeydir…
Özellikle aşı-kopuk kanı baskı sürecine değinmeden geçemeyeceğim; Süreç 2022 yılında SMA’nın topuk kanı testlerine eklenmesi ile başladı. SMA için test baskısı devam ederken kent meydanlarında (İyileşme vaat etmeyen ve bir dozu 2.100.000,00 dolar olan
SMA ilacı Zolgesma ilacının satışı için) dilendirilen aileleri gördük. Mevcut hukuka tamamen ters olmasına karşın “
Sağlıklı çocuğa zorla test/tıbbi müdahale” gibi (en son Hitler rejiminde rastlanan) bir kavram zorla yerleştirilmeye çalışılıyor, bu da neticesi kesinlik arz etmeyen-ayarlanabilen testler ile hasta ilan edilen çocukların zarar verici tedavilere, ağır yan etkisi olan ilaçlara (savcılık ve mahkeme kullanılarak) zorlanmasına olanak
sağlıyor ve bu
yapılıyor da.
6000 genetik hastalıktan sadece 5 tanesini tarama bahanesi ile başlatılan bu süreçte aileler adeta terörist muamelesi görüyor, aile test veya test kanı vermeyi kabul etmez ise aile İl Sağlık ve Sosyal Hizmetler Müdürlükleri çocuğunun elinden alınması ile tehdit ediliyor, kapısına polis-jandarma gönderiliyor, aile bir suçlu gibi mahkemeye sevk ediliyor... Yaşadığı bu baskıları ağlayarak anlatan lohusa kadınları dinlemek bile insanın psikolojisini bozuyor. Bu süreçten asıl zarar görenler ise testlere karşı çıkmayan ancak hatalı test ve tedaviler sebebi ile çocuğu zarar gören veya ölen ailelerdir.
Bu süreç ile anne-babanın velayet hakkından doğan tıbbi müdahaleyi seçme-ret etme hakkının özelleşmiş, kâr ve performans odaklı (ve aslında perde arkasından Dünya Bankası ve Siyonist Tıp kartellerince yönetilen) Sağlık Sektörüne devredilmesi hedefleniyor. Yanlış test ve tedavilerden meydana gelen ölüm ve zararlardan ise kolay kolay kimsenin sorumluluğuna gidilemiyor!
Yani test ve tedavi prosedürlerini kontrol eden güç nüfusunu (Zor kullanarak) azaltma gücünü de
elinde tutuyor.
Kadınların sürekli sezaryen’e teşvik edilmesi, doğumdan sonra sudan bahanelerle bebeklerin yoğun bakıma alınması, hamile kadınlara test ile “Çocuğunuz ölmüş, sakat doğacak” denilerek kürtaj’a teşvik edilmesi, (ki bu yönlendirmeye rağmen doğum yapıp sakat çocuk doğuran duyulmadı) ve buna benzer birçok sağlık skandalı günümüzün normali haline gelmiş durumda!
Bu “Zorunlu tıbbi müdahale süreci” Türk Milletinin karşılaştığı en tehlikeli süreç olmasına karşın, ana akım basın, tıp sektörü ve bir kısım yargı mensubu-bürokrat birlikte çalışarak 2+2=5 mantıksızlığındaki bu zorbalığı halka uyguluyorlar. Siyonist Tıp Kartellerinin kendi çıkarına göre belirlediği tıbbi tedavi prosedürleri, kesin sonuç vermeyen ve ayarlanabilir testler hükmü tartışılmaz bir bilim tanrısının buyruğu gibi halka dayatılıyor. Asıl sorun yerleştirilmek istenen “zorunlu test/zorunlu tıbbi müdahale” kavramının tehlikesi olmasına karşın, halk; “bir damlacık kan ile hayatlar kurtarıyoruz”gibi ajitasyonlar ile uyutuluyor, bu süreçte vücut dokunulmazlığı ve anne-babanın velayet hakkı sessiz sedasız ortadan kaldırılıyor.
Fatih Altaylı gibi Seküler CHP’li ve Kemalist kesim ise bu süreci bütün gücü ile desteklerken, CİMER de bu konuda (Cumhurbaşkanı bize sahip çıkar düşüncesi ile) kendisine başvuran bu baskılara uğramış ailelerin ağzına tuz basıyor…
Bu yaşananlar halkı devlete-hükümete, Cumhurbaşkanına düşman etmek için var gücü ile çalışan bir yapının devlet sistemini hâkim olduğu izlenimi veriyor.
Milletin Devlete güveninin kalmadığı bir ortamda ise ne milli güvenlikten nede Devletin bekasından bahsetmek mümkün görünmüyor.
ONLAR MUSTAFA KEMAL’İN BU MİLLETİN ORTAK DEĞERİ OLMASINI İSTEMİYOR!
Bir zamanlar Atatürk’ün Milletin ortak değeri olması yönünde bir çaba içindeydim, bana göre geçmiş unutulmalı ve toplumsal barış sağlanmalı ve Türkiye bir vücut olarak yoluna devam etmeli idi... Ancak zamanla kendisine “Atatürkçü veya Kemalist” diyen bu kesimim (büyük çoğunlukla) bunu istemediğini fark ettim! Onlar ayrıcalıklı-hâkim sınıf olmalarını bu ayırıma borçluydular ve bu yüzden de toplumun bir uzlaşma ve barış içinde olması hoşlarına gitmiyordu.
Onlar gelenekçi-İslamcı değil, Batıcıydı-ilericiydi, bu ülke 100 yıl önce yoktan(?!) var olmuştu, onlar da bu ülkenin asıl sahibi ve hâkimleriydi, onlar beyaz Türklerdi!
Elbette Mustafa Kemal’i vatansever duygular ile seven-saygı duyan vatandaşımızı bu kesime dâhil etmiyorum, benim kastım kafasının arkasında başka niyetler olmasına karşın, bu niyetlerini saklamak için Mustafa Kemal’i perde olarak kullanan kesim. Bunların Atatürkçülüğü/Kemalizm anlayışı Osmanlıyı ve halkın İslami değerlerini küçümsemekten ibaret…
Ayrıca insanların “Sağcı-Solcu, Kürt-Türk, Kemalist-Anti Kemalist” vs. şeklinde ayrışması, milletimizin enerjisini birbiri ile çatışarak tüketmesi de (Kemalist kesimi arkalayan) o Batılı güçlerin arzu ettiği bir şey. Onlar daima boyunduruk altına aldıkları/sömürdükleri ülkeleri; halkın kültür ve dininden kopuk, sürekli kendi desteklerine ihtiyaç duyan bir azınlık tarafından yönetilmesini istiyorlar.
Benim gözlemime göre son zamanlarda Kemalist anti-Kemalist ayrışması son sürat topluma pompalanıyor. (28 Şubat ve öncesindeki baş örtüsü ve namaz kılanlara yönelik baskıların ortadan kalkması sebebi ile) bu düşmanlığı körüklemek pek kolay olmasa da geçmişin közleri sürekli harlanıyor ve bu kesim tarafından Atatürk bir sopa gibi kullanılarak muhafazakar/mütedeyyin kesim sürekli dürtülüyor.
KEMALİZM’İ VE KEMALİSTLERİ ELEŞTİRMEK ARTIK SUÇ HALİNE Mİ GELDİ?
Kemâl Özer’in başına gelen bu hadisenin benzeri benim de başıma geldi; Global Dünya Düzenini savunan (Ve kendisini Kemalist olarak tanımlayan) bir kişinin paylaşımı altına “Bu Kamal-ist kafalar Global Dünya Düzeninin gönüllü askeri” şeklinde yorum yaptığım için hakkımda Atatürk’e hakaretten dava açılmıştı. Peki, gerçekten Kemalizm’i-Kemalistleri eleştirmek, hatta kabaca sözler söylemek 5816 sayılı Atatürk’ü koruma kanunu kapsamında mı?
Mustafa Kemal’in hatırasına alenen hakaret ve sövme suçunun oluşması için suça konu fiilin doğrudan Mustafa Kemal’e ve Mustafa Kemal’in hatırasına yönelik olduğunun sabit olması (Yani matufiyet şartı) gerekir. Kısaca Mustafa Kemal’in ismi; ya açıkça kullanılmalı yahut duraksanmayacak bir şekilde hedefin Mustafa Kemal olduğunın anlaşılması gerekmekte. (Yar.4.CD. 2022/15247 E. 2023/16904 K.) (Yar.4. CD.2020/5672 E. 2021/2145 K.) (Yar.4.CD. 2020/16013 E. 2022/13196 K.)
Kemâl Özer’in ve benim paylaşımımda ise bu matufiyet şartının gerçekleşmediğini görüyoruz.
Kemâl Özer’in paylaşımında geçen “Kemalist” kelimesinden kastın Mustafa Kemal’in şahsı mânevisi olmadığı ise çok açık. Bir kelimenin arkasına “İZM” ekinin getirilmesi; “Bir ideolojiyi, bir inancı, bir siyasi akımı, “İST” eki ise; bu ideoloji, inanç, siyasi akım’ın bağlılarını belirtmek için kullanılır, bu da Türkçede; “Cılık, culuk, lıkçılık” ekine tekabül eder. Buradan kastın şahsın kendisi değil de, onu takip ettiğini iddia edenler olduğu açıktır.
Mesela; Müslümanları, Hristiyanları veya Yahudileri eleştirmeniz veya bu dinler ile ilgili bir tarikatı-cemaati eleştirmeniz (Ör;
haçlıları, Cizvitleri, siyonistleri vs.) Allah’ı veya bu dinlerin ilham aldığı dini lider ve peygamberleri eleştirdiğiniz mânâsına gelmez. Peki, bu mürit veya müminler kendi lider veya peygamberinin söylemlerini saptırabilir, onu kendi ideolojik, ırksal veya mali çıkarları için kullanabilirler.
5816 sayılı yasa Mustafa Kemal’in şahsı manevisini korumaktadır, ancak bu koruma KAMALİZM TAKİPÇİLERİNE, onların fikirlerine ve hayat tarzlarını da kapsamaz. Aksi bir yaklaşım kanunun kapsamının “KIYAS” yolu ile genişletilmesi, hakkında kanun olmayan bir konuda suç icat edilmesi anlamına gelmekte olup (AY.m.38 /TCK.m.2) kapsamında hukuka aykırıdır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi - 2017/3769 Sayılı Kararına göre “Mustafa Kemal’den bahsetmeksizin sadece Kemalizm ideolojisi hakkındaki kaba sövme sözlerinin sarf etmek…” 5816 sayılı kanuna göre suç değildir.
Ayrıca AYM’nin 29.03.2023 tarihli ve 2014/8146 başvuru numaralı kararında, ülke genelinde (19 farklı Asliye Ceza Mahkemesince) verilen Kemalizm ile ilgili mahkûmiyet kararlarını kaldırılmıştır. Bu kararlar da emsal niteliktedir.
Yine bu konu ile ilgili; “AİHM'nin “21.10.2014 tarihli ve 9540/07 başvuru numaralı Murat Vural / Türkiye, 23.06.2015 tarihli ve 34823/05 başvuru numaralı Özçelebi / Türkiye, 24.03.2020 tarihli ve 3914/10 başvuru numaralı Yayla” kararlarında Türkiye aleyhine karar verilmiştir.
Zâten Anayasada ve 5816 sayılı kanunda Atatürkçülük kelimesi dahi geçmemektedir, bütün hukuki metinlerde korunan “Atatürk” ismidir, yani Mustafa Kemal’in şahsıdır.
KEMALİZM YENİDEN (BİR DİN GİBİ) PİYASAYA SÜRÜLEREK HALK AYRIŞTIRILIYOR MU?
Mustafa Kemal tarafından kurulmuş bir Atatürkçülük veya Kemalizm-Kamalizm ideolojisi (veya dini) ise yoktur. Mustafa Kemal bir ideolog veya din adamı da değildir, bir siyaset ve devlet adamıdır. Mesela; o günkü konjonktür gereği “Türkiye Komünist Partisini” de o kurdurmuştur. Nihayetinde Mustafa Kemal kendi adına bir ideoloji vs. kurmak istese bunu hayatta iken yapmaktan aciz bir insan da değildir. “O yaşasaydı şöyle söyler, böyle yapardı” gibi haddi aşan laflar abes ile iştigaldir ve Mustafa Kemal’in adını sömürmekten ibarettir.
Bu “KAMALİZM- KEMALİZM” görüşünü ilk ortaya atan ise “Tekinalp” lakabını kullanan “Moiz Kohen” isimli kişidir. Bu kişi Kemalizm’i; “TÜRK’ÜN DİNİ KEMALİZMDİR” şeklinde tanımlamıştır. Bu düşünce Mustafa Kemal’in savunduğu değerlere de aykırıdır. Ancak yine de bu görüşün taraftarlarının baskısı ile 1944 tarihinde Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük içine “Kemalizm Türkün dinidir" ibaresi yerleştirilmiştir. Sonraki yıllarda bu tanım kaldırılmıştı. Şimdi bu sahte din bütün bağnazlığı ile tekrar piyasaya sürülmek istenmekte, insanlar bu kavram üzerinde birbirine düşürülmeye çalışılmakta ve bu dinin müritlerini eleştirmek dahi artık suç sayılmaktadır. Bu gün Allahı ve İslamı sevmemek, eleştirmek suç değildir, ama Atatürk’ü sevmemek bu ülkede suç kabul edilmektedir.
BÜTÜN DÜĞMELERE AYNI ANDA BASILIYOR, AK PARTİ VE CUMHURBAŞKANINI GÖNDERMEK İÇİN ORTAM HAZIRLANIYOR!
On yıllardan beri Kemalizim-Kamalizm-Atatürkçülük eleştirisi yapan bir sürü yazı-kitap olmasına ve bunlar hakkında hiçbir dava açılmamış olmasına rağmen son zamanlarda birden Kemalizmin veya Kemalistlere yönelik eleştirilerin 5816 sayılı kanuna sokulması tesadüf değildir.
Yukarıda saydığımız gibi yerleşmiş AYM ve Yargıtay kararları ile Kemalizm eleştirisi yapmanın hatta kemalizme hakaret etmenin, kaba sözler söylemenin 5816 sayılı kanuna girmediği açık olmasına karşın Kemalizm veya Kemalistlere yönelik eleştiri yapanların dahi “Atatürk’e hakaret ettiği” gerekçesi ile sürekli şikayet edilmesi ve Savcıların da bunlara zorlama yorumlar ile dava açması, yargı ve bürokrasi içindeki bir kesimin Ak Parti ve Cumhurbaşkanına karşı bir meydan okumasıdır. Bu; “güç hala bizde, senin değil bizim istediğimiz olur” mesajıdır.
Günümüzde
Ak Partiyi destekleyen Muhafazakar/dindar kesim (Ak Parti iktidarı henüz devam ederken) 28 Şubat süreci devam ediyormuş gibi bir kısım bürokrat ve yargı eli ile ezilmeye çalışılmaktadır. Bu meydan okumanın arkasında Cumhurbaşkanı ve Ak Partiye “GİDİCİ” gözü ile bakılmasının ve bunun çabuklaştırma isteğinin de büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Anladığım kadarı ile bazıları Erdoğan sonrasına yatırım yapıyor. Tabi bu olanlarda Ak Parti Genel Merkezi ve teşkilatlarının sürekli başka yöne bakmasının da büyük katkısı olduğunu düşünüyorum.
İlgili linkler
Ek-1
https://www.yenisafak.com/gundem/kilic-ceken-tegmenler-hakkinda-karar-4657245
Ek-2
https://tr.euronews.com/2024/09/07/erdogandan-harp-okulu-tegmenlerine-kiliclari-kime-cekiyorsunuz-gereken-yapilacak
Ek-3
https://www.dunya.com/gundem/chp-lideri-ozelden-tegmenlere-destek-sessiz-kalanlari-emekli-edecegiz-haberi-753995
Ek-4
https://www.aa.com.tr/tr/arsiv/kapatma-davasinin-iddianamesi/428261
Ek-5
https://www.superhaber.com/hadsiz-bildirideki-103-detayi-haber-332710
Ek-6
https://www.sabah.com.tr/bursa/2021/04/14/bursali-avukat-103-generalle-ilgili-suc-duyurusunda-bulundu
Ek-7
https://x.com/kemalozercom
Ek-8
https://www.youtube.com/watch?v=Cq7l_pxcKh8&t=2s
Ek-9
https://www.manisahaberajansi.com/yazarlar/av-cuneyt-bulent-seker/ey-anayasa-mahkemesi-topuk-kani-hakkindaki-kararina-uymuyorum-saygi-da-duymuyorum/82136
Ek-10
https://www.mersinradikal.com/haber-ikinci-kez-evlat-acisi-yasamamak-icin-topuk-kani-aldirmayinca-mahkeme-tedbir-karari-verdi-1120247.html
Ek-11
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/hastaneye-yuruyerek-gitti-cenazesi-cikti-7-yasindaki-yusranin-hastanede-olumune-savcilik-sorusturmasi-42469757
https://www.yandex.com.tr/video/preview/10545514676160009249
Ek-12
https://www.youtube.com/watch?v=ehgK2Zk6ly8
https://www.istiklal.com.tr/gundem/adanada-bir-bebege-daha-topuk-kani-verilmedi-diye-kayyum-atandi-baba-yasananlara-870047h
https://www.yenidonem.com.tr/bursa/bursa-da-topuk-kani-aldirmak-istemeyen-aileye-tedbir-karari-294444
Ek-13
https://dogruhaber.com.tr/islama-hakarete-ceza-yok-ama-ataturku-sevmedigimi-soyleyince-ceza-var
Ek-14
https://kirklarhabergazetesi.com/topuk-kani-tartismalari-suruyor/
Ek-15
https://www.yandex.com.tr/video/preview/4717949007670700666
Ek-16
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/topuk-kani-testinin-onemi-prof-dr-ulku-saritas-2255255